22. CÜZ 2. HİZİP


33-AHZÂB SÛRESİ الأحزاب Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
وَالَّذِينَ يُؤْذُونَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ بِغَيْرِ مَا اكْتَسَبُوا فَقَدِ احْتَمَلُوا بُهْتَانًا وَإِثْمًا مُبِينًا
58-) Velleziyne yü`zunel mu`miniyne vel mu`minati Bi ğayri mektesebu fekadıhtemelu bühtanen ve ismen mubiyna;
58-) İman etmiş erkeklere ve iman etmiş kadınlara yapmadıkları şeyler (iftira) ile eziyet edenlere gelince, onlar gerçekten bir iftira ve apaçık bir vebal yüklenmişlerdir.
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَابِيبِهِنَّ ۚ ذَٰلِكَ أَدْنَىٰ أَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا
59-) Ya eyyühenNebiyyü kul liezvacike ve benatike ve nisail mu`miniyne yüdniyne aleyhinne min celabiybihinn* zâlike edna en yu`refne fela yü`zeyn* ve kânAllâhu Ğafûran Rahıyma;
59-) Ey Nebi! Eşlerine, kızlarına ve iman etmişlerin hanımlarına de ki: “Cilbap”larını (dış elbise) giysinler… Bu, onların tanınmalarına, bu yüzden de rahatsız edilmemelerine yarar… Allâh Ğafûr`dur, Rahıym`dir.
لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَدِينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ فِيهَا إِلَّا قَلِيلًا
60-) Lein lem yentehil münafikune velleziyne fiy kulubihim meradun vel murcifune fiyl Mediyneti lenuğriyenneke Bihim sümme lâ yücaviruneke fiyha illâ kaliyla;60-) Andolsun ki ikiyüzlüler, sağlıksız düşünenler ve Medine`deki dedikodu yayanlar eğer vazgeçmezler ise, kesinlikle seni onlara salarız… Sonra orada sana az komşuluk yapmış olurlar.
مَلْعُونِينَ ۖ أَيْنَمَا ثُقِفُوا أُخِذُوا وَقُتِّلُوا تَقْتِيلًا
61-) Mel`uniyne, eyne ma sükıfu ühızû ve kuttilu taktiyla;
61-) Lânete uğramışlar olarak… Nerede bulunup ele geçirilirlerse, tutulurlar ve öldürülür de öldürülürler.
سُنَّةَ اللَّهِ فِي الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلُ ۖ وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللَّهِ تَبْدِيلًا
62-) SünnetAllâhi filleziyne halev min kabl* ve len tecide lisünnetillahi tebdiyla;
62-) Bu, önceden geçmişler içinde de Sünnetullâh`tır… Sünnetullâh`ın değişecek alternatifi asla yoktur!

يَسْأَلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِ ۖ قُلْ إِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللَّهِ ۚ وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَرِيبًا
63-) Yes`elükenNasü `anis sa`ati, kul innema `ılmuha `indAllâh* ve ma yüdriyke lealles sa`ate tekûnü kariyba;
63-) İnsanlar sana o saatten (ölüm) sorarlar… De ki: “Onun ilmi ancak Allâh indîndedir”… Sana bildiren nedir, belki o saat yakındır!

إِنَّ اللَّهَ لَعَنَ الْكَافِرِينَ وَأَعَدَّ لَهُمْ سَعِيرًا
64-) İnnAllâhe leanel kafiriyne ve e`adde lehüm se`ıyra;
64-) Muhakkak ki Allâh, hakikat bilgisini inkâr edenlere lânet etmiş; onlara alevli ateşi hazırlamıştır.

خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۖ لَا يَجِدُونَ وَلِيًّا وَلَا نَصِيرًا
65-) Halidiyne fiyha ebeda* lâ yecidune Veliyyen ve lâ Nesıyra;
65-) Sonsuza dek orada yaşarlar… Bir velî ve bir yardımcı da bulamazlar.

يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَا أَطَعْنَا اللَّهَ وَأَطَعْنَا الرَّسُولَا
66-) Yevme tükallebu vucuhühüm fiyn nari yekulune ya leytena eta`nAllâhe ve eta`ner Rasûla;
66-) Vechlerinin (şuurlarının) o ateşe dönüşeceği (pişmanlıkla yanacakları) o süreçte: “Yazıklar olsun bize! Keşke Allâh`a itaat etseydik, keşke O Rasûl`e itaat etseydik” derler.

وَقَالُوا رَبَّنَا إِنَّا أَطَعْنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَاءَنَا فَأَضَلُّونَا السَّبِيلَا
67-) Ve kalu Rabbena inna eta`na sadetena ve küberaena feedallunes sebiyla;
67-) Daha da dediler ki: “Rabbimiz… Muhakkak ki biz önderlerimize ve inanç büyüklerimize itaat ettik de (onlar da) bizi (Hak) yoldan saptırdılar.”

رَبَّنَا آتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْنًا كَبِيرًا
68-) Rabbena atihim dı`feyni minel azâbi vel`anhüm lâ`nen kebiyra;
68-) “Rabbimiz, onlara iki misli azap ver ve onlara çok büyük bir lânetle lânet et.”

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ آذَوْا مُوسَىٰ فَبَرَّأَهُ اللَّهُ مِمَّا قَالُوا ۚ وَكَانَ عِنْدَ اللَّهِ وَجِيهًا
69-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ tekûnu kelleziyne azev Musa feberraehullahu mimma kalu* ve kâne indAllâhi veciyha;
69-) Ey iman edenler! Musa`ya eziyet verenler gibi olmayın! Allâh, Onu (onların) dediklerinden temize çıkardı… Allâh indînde vechini teslim etmiş idi.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا
70-) Ya eyyühelleziyne amenüttekullahe ve kulu kavlen sediyda;
70-) Ey iman edenler! Allâh`tan (yaptıklarınızın sonucunu yaşatacak olan sisteminden) korunun ve sağlam söz söyleyin!

يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ ۗ وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا
71-) Yuslıh leküm a`maleküm ve yağfir leküm zünubeküm* ve men yutı`ıllahe ve RasûleHU fekad faze fevzen `azıyma;
71-) (Ki Allâh da) sizin davranışlarınızı düzeltsin ve suçlarınızı örtsün… Kim Allâh`a ve Rasûlü`ne itaat ederse, gerçekten büyük bir kurtuluş ile kurtuluşa ermiştir.

إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ ۖ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا
72-) İnna `aradnel emanete ales Semavati vel Ardı vel cibali feebeyne en yahmilneha ve eşfakne minha ve hamelehel İnsan* innehu kâne zalumen cehula;
72-) Muhakkak ki biz o Emaneti (Esmâ şuuruyla yaşamayı), semâlara (benlik bilincine), arza (bedene) ve dağlara (organlara) önerdik de, onu yüklenmekten kaçındılar (Esmâ bileşimleri onu açığa çıkarmaya elvermedi); ve ondan korktular! Onu, İnsan (hilâfeti oluşturan Esmâ mânâlarını açığa çıkarma şuuru) yüklendi! Muhakkak ki o zâlim (hakikatini hakkıyla yaşamakta yetersiz) ve cahildir (sınırsız Esmâ`yı bilmede yetersizdir)!

لِيُعَذِّبَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْمُشْرِكِينَ وَالْمُشْرِكَاتِ وَيَتُوبَ اللَّهُ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ۗ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا
73-) Li yu`azzibAllâhul münafikıne vel münafikati vel müşrikiyne vel müşrikâti ve yetubAllâhu alel mu`miniyne vel mu`minat* ve kânAllâhu Ğafûran Rahıyma;
73-) Allâh, münafık erkeklerle münafık kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları azaplandıracak; iman etmiş erkeklerle iman etmiş kadınların tövbelerini de gerçekleştirecektir… Allâh Ğafûr`dur, Rahıym`dir.

34- SEBE` SÛRESİ سبإ Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
BismillahirRahmânirRahiym
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَلَهُ الْحَمْدُ فِي الْآخِرَةِ ۚ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ
1-) ElHamdu Lillâhilleziy lehu ma fiys Semavati ve ma fiyl Ardı ve lehül Hamdu fiyl ahireti, ve “HU”vel Hakiymül Habiyr;
1-) Hamd, semâlarda (bilinç mertebeleri) ve arzda (beden) ne varsa kendisi için olan Allâh`a aittir! Sonsuz gelecek yaşamda dahi Hamd O`na aittir! “HÛ”; Hakiym`dir, Habiyr`dir.

يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْأَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ وَمَا يَعْرُجُ فِيهَا ۚ وَهُوَ الرَّحِيمُ الْغَفُورُ
2-) Ya`lemu ma yelicü fiyl Ardı ve ma yahrucü minha ve ma yenzilü mines Semai ve ma ya`rucü fiyha* ve HUver Rahıymul Ğafûr;
2-) Arza (bedene – yeryüzüne) gireni ve ondan çıkanı; semâdan inzâl olanı (bilinçten açığa çıkanı) ve ondaki (boyutsal yükselişi) urûc edeni bilir… “HÛ”; Rahıym`dir, Ğafûr`dur.

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَا تَأْتِينَا السَّاعَةُ ۖ قُلْ بَلَىٰ وَرَبِّي لَتَأْتِيَنَّكُمْ عَالِمِ الْغَيْبِ ۖ لَا يَعْزُبُ عَنْهُ مِثْقَالُ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ وَلَا أَصْغَرُ مِنْ ذَٰلِكَ وَلَا أَكْبَرُ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ
3-) Ve kalelleziyne keferu lâ te`tiynes sa`atü, kul bela ve Rabbiy lete`tiyenneküm `Alimil ğayb* lâ ya`zübü anhü miskalü zerretin fiys Semavati ve lâ fiyl Ardı ve lâ asğaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fiy Kitabin mubiyn;
3-) Hakikat bilgisini inkâr edenler: “O saat (ölümle hakikati fark etmek) bize gelmeyecek” dediler… De ki: “Hayır, gaybı bilen Rabbime yemin ederim ki elbette size gelecektir! Semâlarda ve arzda zerre ağırlığınca bir şey dahi O`ndan gizli kalmaz! (Hatta) ondan daha küçük ve daha büyük (ne varsa o da) Kitab-ı Mubiyn`dedir (apaçık kitap olan fiiller âleminde).”

لِيَجْزِيَ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ ۚ أُولَٰئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ
4-) Liyecziyelleziyne amenû ve amilussalihat* ülaike lehüm mağfiretün ve rizkun keriym;
4-) İman edip imanının gereğini uygulayanları cezalandırması içindir (bu)! İşte onlar için mağfiret ve kerîm yaşam gıdası vardır.

وَالَّذِينَ سَعَوْا فِي آيَاتِنَا مُعَاجِزِينَ أُولَٰئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ أَلِيمٌ
5-) Velleziyne se`av fiy âyâtiNA mu`aciziyne ülaike lehüm azâbü min riczin eliym;
5-) İşaretlerimizi geçersiz kılmak için koşuşturanlara gelince, işte onlar için riczten (pislik, vehim) kaynaklanan feci bir azap vardır!

وَيَرَى الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ الَّذِي أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ هُوَ الْحَقَّ وَيَهْدِي إِلَىٰ صِرَاطِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ
6-) Ve yeralleziyne utül ılmelleziy ünzile ileyke min Rabbike “HU”vel Hakka, ve yehdiy ila sıratıl `Aziyzil Hamiyd;
6-) Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana inzâl olunanın Hakk`ın ta kendisi olduğunu ve Aziyz, Hamiyd`in, Hakikatine erdirme yoluna yönlendirdiğini görürler.

وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا هَلْ نَدُلُّكُمْ عَلَىٰ رَجُلٍ يُنَبِّئُكُمْ إِذَا مُزِّقْتُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ إِنَّكُمْ لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ
7-) Ve kalelleziyne keferu hel nedüllüküm alâ racülin yünebbiüküm izâ muzzıktum külle mümezzekın, inneküm lefiy halkın cediyd;
7-) Hakikat bilgisini inkâr edenler dedi ki: “Unufak toz olduktan sonra, kesinlikle siz yeni bir yaratılışta olursunuz, diyerek Nebilik iddia eden bir adamı size gösterelim mi?”

أَفْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَمْ بِهِ جِنَّةٌ ۗ بَلِ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ فِي الْعَذَابِ وَالضَّلَالِ الْبَعِيدِ
8- ) Eftera alallâhi keziben em Bihi cinnetün, belilleziyne lâ yu`minune Bil ahireti fiyl azâbi ved dalâlil be`ıyd;
8- ) “(Acaba o adam) Allâh`a atfen bir yalan mı uydurdu yoksa onda bir cinnet mi söz konusu?” (dediler)… Tam tersine, sonsuz gelecek yaşamlarına iman etmeyenler, azap ve (hakikatten) uzak düşmüş bir sapma içindedirler.

أَفَلَمْ يَرَوْا إِلَىٰ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ مِنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۚ إِنْ نَشَأْ نَخْسِفْ بِهِمُ الْأَرْضَ أَوْ نُسْقِطْ عَلَيْهِمْ كِسَفًا مِنَ السَّمَاءِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِكُلِّ عَبْدٍ مُنِيبٍ
9-) Efelem yerav ila ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm mines Semai vel Ard* in neşe` nahsif Bihimül Arda ev nüskıt aleyhim kisefen mines Sema`* inne fiy zâlike leayeten likülli abdin müniyb;
9-) Önlerinde ve arkalarında (gelecekte ve geçmişte), semâdan ve arzdan (bilinç ve bedenen) neler olduğunu görmediler mi? Eğer dilesek onları arza batırırız (bedensellikte boğarız Esmâ`mızdan açığa çıkan bir şekilde) yahut üzerlerine semâdan parçalar düşürürüz (düşüncelerini alt-üst ederiz)! Muhakkak ki bunda (hakikatine) yönelen her kul için elbette bir işaret vardır.

۞ وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ مِنَّا فَضْلًا ۖ يَا جِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُ وَالطَّيْرَ ۖ وَأَلَنَّا لَهُ الْحَدِيدَ
10-) Ve lekad ateyna Davude minna fadlâ* ya cibalü evvibiy meahu vettayr* ve elenna lehül hadiyd;
10-) Andolsun ki Davud`a bizden bir lütufta bulunduk. “Ey dağlar (benlik sahipleri), Onunla beraber beni tespih edin ve de kuşlar (ilimle seyredenler)!” Onun için, keskin (demir leblebi olan gerçeği) olanı (hakikate imanı) yumuşattık.

أَنِ اعْمَلْ سَابِغَاتٍ وَقَدِّرْ فِي السَّرْدِ ۖ وَاعْمَلُوا صَالِحًا ۖ إِنِّي بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
11-) Enı`mel sabiğatin ve kaddir fiysserdi va`melu saliha* inniy Bima ta`melune Basıyr;
11-) “Zırh gibi koruyucu mükemmel bir düşünce sistemi oluştur; ve imanınızın gereğini uygulayın! Doğrusu ben yaptıklarınızı Basıyr`im.”

وَلِسُلَيْمَانَ الرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَرَوَاحُهَا شَهْرٌ ۖ وَأَسَلْنَا لَهُ عَيْنَ الْقِطْرِ ۖ وَمِنَ الْجِنِّ مَنْ يَعْمَلُ بَيْنَ يَدَيْهِ بِإِذْنِ رَبِّهِ ۖ وَمَنْ يَزِغْ مِنْهُمْ عَنْ أَمْرِنَا نُذِقْهُ مِنْ عَذَابِ السَّعِيرِ
12-) Ve li Süleymaner riyha ğudüvvüha şehrun ve revahuha şehr* ve eselna lehu aynel kıtr* ve minel cinni men ya`melu beyne yedeyhi Bi izni Rabbih* ve men yeziğ minhüm `an emriNA nüzîkhu min azâbis se`ıyr;
12-) Süleyman`a da sabah gidişi bir aylık yol, akşam dönüşü bir aylık yol olan o rüzgâr (gibi hareket edeni verdik)! Onun için bakır kaynağını sel gibi akıttık! Rabbinin elvermesiyle cinnden (görünmeyen türden) kimileri de (ifrit türü) Onun önünde çalışırdı. Onlardan kim emrimizden çıkarsa, ona alevli bir ateş azabından tattırırız. (Bakır kaynağı tanımlamasını, Zülkarneyn`in yaptığı, yecüc mecüc`e karşı set inşaatında kullandığı eriyik bakır – demir olayıyla birlikte düşünürsek; anladığımız maddi anlamda değil, daha farklı bir alanda düşünmemiz zorunluluğu açığa çıkar. Gerek Zülkarneyn (iki boynuzlu {antenli?}) gerekse Süleyman a.s.ın görünmez varlıklara karşı tasarruf sahibi oldukları düşünülürse, olayın maddi bakır – demir konusu değil, bu iki maddenin elementsel bileşiminin gücünü kullanma olarak, belki farklı bir düşünce kapısı açılabilir bize. Daha derine girmek istemiyorum. A.H.)

يَعْمَلُونَ لَهُ مَا يَشَاءُ مِنْ مَحَارِيبَ وَتَمَاثِيلَ وَجِفَانٍ كَالْجَوَابِ وَقُدُورٍ رَاسِيَاتٍ ۚ اعْمَلُوا آلَ دَاوُودَ شُكْرًا ۚ وَقَلِيلٌ مِنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ
13-) Ya`melune lehu ma yeşau min mehariybe ve temasiyle ve cifanin kel cevabi ve kudurin rasiyat* ı`melu ale Davude şükra* ve kaliylun min ıbadİYeş şekûr;
13-) Onun (Süleyman) için, mabetler, heykeller, geniş çok büyük havuzlar ve yerlerinde sâbit kazanlardan ne dilese yaparlardı… “Davud nesli şükre çalışın! Kullarımdan şükreden (değerlendiren) azdır!”

فَلَمَّا قَضَيْنَا عَلَيْهِ الْمَوْتَ مَا دَلَّهُمْ عَلَىٰ مَوْتِهِ إِلَّا دَابَّةُ الْأَرْضِ تَأْكُلُ مِنْسَأَتَهُ ۖ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ الْجِنُّ أَنْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ الْغَيْبَ مَا لَبِثُوا فِي الْعَذَابِ الْمُهِينِ
14-) Felemma kadaynâ aleyhil mevte ma dellehüm alâ mevtihi illâ dabbetül`Ardı te`külü minseeteh* felemma harre tebeyyenetil cinnü en lev kânu ya`lemunel ğaybe ma lebisû fiyl azâbil mühiyn;
14-) Ona (Süleyman`a) ölümü (tatmasını) hükmettiğimizde, Onun asasını yiyen kurtçuktan başkası onlara (cinlere) gerçeği fark ettirmedi! Nihayet (asa çürüyüp) yıkıldığında, cine (ifrit türüne) fark ettirdi (ölümünü) ki; eğer (onlar) gayblarını bilenler olsaydılar, alçaltıcı azap içinde kalmazlardı.

لَقَدْ كَانَ لِسَبَإٍ فِي مَسْكَنِهِمْ آيَةٌ ۖ جَنَّتَانِ عَنْ يَمِينٍ وَشِمَالٍ ۖ كُلُوا مِنْ رِزْقِ رَبِّكُمْ وَاشْكُرُوا لَهُ ۚ بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ وَرَبٌّ غَفُورٌ
15-) Lekad kâne liSebein fiy meskenihim ayetün, cennetani `an yemiynin ve şimal* külu min rizkı Rabbiküm veşküru leHU, beldetün tayyibetün ve Rabbün Ğafûr;
15-) Andolsun ki Sebe halkına kendi meskenlerinde (bedenlerinde) bir işaret vardır! Sağdan ve soldan iki bahçe ile çevrili… (Kendilerine): “Rabbinizin yaşam gıdasından beslenin ve O`na şükredin! Tayyib bir belde ve Ğafûr bir Rab!” (denildi).

فَأَعْرَضُوا فَأَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ سَيْلَ الْعَرِمِ وَبَدَّلْنَاهُمْ بِجَنَّتَيْهِمْ جَنَّتَيْنِ ذَوَاتَيْ أُكُلٍ خَمْطٍ وَأَثْلٍ وَشَيْءٍ مِنْ سِدْرٍ قَلِيلٍ
16-) Fea`redu feerselna aleyhim seylel a`rimi ve beddelnahüm Bi cenneteyhim cenneteyni zevatey ükülin hamtın ve eslin ve şey`in min sidrin kaliyl;
16-) Onlar yüz çevirdiler… Bu yüzden onlara Arım Seli`ni irsâl ettik ve (baraj yıkılmasıyla oluşan bu sel ile) onların iki bahçesini, acı meyveli ağaçlar ve birkaç sedir ağacından ibaret hâle dönüştürdük.

ذَٰلِكَ جَزَيْنَاهُمْ بِمَا كَفَرُوا ۖ وَهَلْ نُجَازِي إِلَّا الْكَفُورَ
17-) Zâlike cezeynahüm Bima keferu* ve hel nücaziy illel kefur;
17-) Küfür (nankörlük) etmeleri ile onları işte böyle cezalandırdık… Nankörlük edenlerin karşılığı budur!

وَجَعَلْنَا بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ الْقُرَى الَّتِي بَارَكْنَا فِيهَا قُرًى ظَاهِرَةً وَقَدَّرْنَا فِيهَا السَّيْرَ ۖ سِيرُوا فِيهَا لَيَالِيَ وَأَيَّامًا آمِنِينَ
18-) Ve ce`alna beynehüm ve beynel kurelletiy barekna fiyha kuren zahireten ve kadderna fiyhes seyr* siru fiyha leyaliye ve eyyamen aminiyn;
18-) Onlar (Sebe`liler) ile içlerinde bereketler halk ettiğimiz şehirler arasında görünen mesafelerde beldeler oluşturduk… Onların arasında seyahati düzenledik… “Oralarda gece ve gündüz, güvenli olarak seyredin” (dedik).

فَقَالُوا رَبَّنَا بَاعِدْ بَيْنَ أَسْفَارِنَا وَظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ فَجَعَلْنَاهُمْ أَحَادِيثَ وَمَزَّقْنَاهُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ
19-) Fekalu Rabbena ba`ıd beyne esfarina ve zalemu enfüsehüm fecealnahüm ehadiyse ve mezzaknahüm külle mümezzekın inne fiy zâlike leâyâtin likülli sabbarin şekûr;
19-) “Rabbimiz, sefer alanımızı uzat – yay” dediler ve nefslerine zulmettiler… Biz de onları anlatılan ibretlikler kıldık ve onları darmadağın ettik… Muhakkak ki bu olayda çok sabreden ve çok şükreden herkes için elbette işaretler vardır.

وَلَقَدْ صَدَّقَ عَلَيْهِمْ إِبْلِيسُ ظَنَّهُ فَاتَّبَعُوهُ إِلَّا فَرِيقًا مِنَ الْمُؤْمِنِينَ
20-) Ve lekad saddeka aleyhim ibliysü zannehu fettebe`uhü illâ feriykan minel mu`miniyn;
20-) Andolsun ki İblis`in onların (insanların) hakkındaki zannı doğru çıktı da, iman edenler dışındakiler ona tâbi oldular.

وَمَا كَانَ لَهُ عَلَيْهِمْ مِنْ سُلْطَانٍ إِلَّا لِنَعْلَمَ مَنْ يُؤْمِنُ بِالْآخِرَةِ مِمَّنْ هُوَ مِنْهَا فِي شَكٍّ ۗ وَرَبُّكَ عَلَىٰ كُلِّ شَيْءٍ حَفِيظٌ
21-) Ve ma kâne lehu aleyhim min sultanin illâ lina`leme men yu`minu Bil ahireti mimmen huve minha fiy şekkin ve Rabbüke alâ külli şey`in Hafiyz;
21-) Oysaki onun (İblis), onlar üzerine bir zorlayıcı gücü yoktu! Sadece sonsuz gelecek yaşamına iman eden ile ondan kuşku duyanın farkı açığa çıksın diye bunu yaptık. Rabbin her şey üzerine Hafiyz`dir.

قُلِ ادْعُوا الَّذِينَ زَعَمْتُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ ۖ لَا يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ وَمَا لَهُمْ فِيهِمَا مِنْ شِرْكٍ وَمَا لَهُ مِنْهُمْ مِنْ ظَهِيرٍ
22-) Kulid`ulleziyne ze`amtüm min dunillâh* lâ yemlikûne miskale zerretin fiys Semavati ve lâ fiyl Ardı ve ma lehüm fiyhima min şirkin ve ma lehu minhüm min zahiyr;22-) De ki: “Allâh dûnunda var sandıklarınızı çağırın (hadi)! (O isimlendirdikleriniz) ne semâlarda ve ne de arzda zerre ağırlığınca bir şeye mâlik değildirler! Onların (o isimlendirdiklerinizin) bu ikisinde bir ortaklığı yoktur ve O`nun bunlardan bir destekçisi de yoktur.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir